İstanbul’u Dinliyorum
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Önce hafiften bir rüzgar esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda
Sucuların hiç durmayan çıngırakları;
İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı.
İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı;
Kuşlar geçiyor derken
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık;
Ağlar çekiliyor dalyanlarda;
Bir kadının suya değiyor ayakları;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Serin serin Kapalıçarşı,
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa
Güvercin dolu avlular,
Çekiç sesleri geliyor doklardan
Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı
Başında eski alemlerin sarhoşluğu,
Loş kayıkhaneleriyle bir yalı
Dinmiş lodosların uğultusu içinde.
İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir yosma geçiyor kaldırımdan.
Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.
Bir şey düşüyor elinden yere;
Bir gül olmalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde.
Alnın sıcak mı, değil mi bilmiyorum;
Dudakların ıslak mı değil mi, biliyorum;
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum;
İstanbul’u dinliyorum.
Orhan Veli Kanık
İstanbulu Dinliyorum Şiiri Anlamı ve Açıklaması
Orhan Veli’ nin ”İstanbul’u Dinliyorum” şiiri, anlam düzlemleri
açısından farklılıklar, zenginlikler içeren ve çok çeşitli biçimlerde
”okuyabileceğimiz” bir şiir olduğu gibi, şairin edebiyat serüveninde
farklı bir yerde durur.
Şiir ilk önce, 1. 6. 1947 tarihinde Varlık dergisinde yayımlanmış; sonra, Karşı (1949) kitabında yer almıştır.
Şiirde bir İstanbul özlemiyle karşılaşıyoruz. Şiirin ilk dizelerinde,
şiiri söyleyenin (şair ile şiiri söyleyeni ayrı tutabiliriz pekâlâ;
bkz. Gösterge Eleştirisi, Mehmet Rifat), İstanbul’dan uzak bir yerde,
gözlerini kapatarak (İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı); şehrin
sesini duyuşunu, dolayısıyla şehrin görüntüsünü ve anılarını zihninde
canlandırışını izleriz.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Önce hafiften bir rüzgâr esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar, ağaçlarda,
Sucuların hiç durmıyan çıngırakları;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
Ağların dalyanlardan yavaş yavaş çekilmesi; Kapalıçarşı’nın
serinliği, Mahmutpaşa’nın hareketliliği ve renkliliği; doklardan gelen
çekiç sesleri ve bahardaki ter kokuları, söyleyenin zihninde yer eden
belli başlı anlar/görüntüler/izlerdir.
Loş kayıkhanelerin betimlenmesi ve lodos uğultusuyla İstanbul özlemi,
okurun da zihninde oluşur böylece. Gözlerini kapamak/yummak ”anaekseni”
yle, şiirin öznesinin İstanbul’a olan uzaklığı okurda iyice
belirginleşir.
Ancak, şiiri söyleyen; yukarıda dediğimiz gibi, İstanbul’dan uzakta bir
yerde gözlerini kapatarak İstanbul’u düşlediği gibi merkezin çok
yakınlarında örneğin Boğaz’da (ya da adada) bir yerde gözlerini kapatıp
da bu görüntüyü zihninde canlandırmış olabilir.
Bir üçüncü durum ise gerçekten uzak bir yerdeyken, ikinci durumda da
söyleyebilir. Her üç durumdan birini seçmek bize (okura) kalmış.
Şiirin bu imgesel atmosferi zihnimizde anılara/özleme ilişkin bir
görüntü oluştururken sonraki dizelerde şiirin içine bir ”öykücük” girer
ve şiir anlatımcı bir tarza doğru yol alır:
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir yosma geçiyor kaldırımdan;
Küfürler, şarkılar, türküler, lâf atmalar.
Bir şey düşüyor elinden yere;
Bir gül olmalı;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
Yosmanın elinden düşen gül, onun masumiyeti olabilir. Dolayısıyla,
”düşmüş bir kadının” yaşamıdır da kırmızı gül aynı zamanda. Onun
harcanmış yılları, gençliği vb. vb.
Bu yosma, şiiri söyleyenin sevgilisi de olabilir, nitekim son öbekte şiir bizi böyle bir izlenime sürükler.
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;
Alnın sıcak mı değil mi, biliyorum;
Dudakların ıslak mı değil mi, biliyorum;
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum;
İstanbul’u dinliyorum.
Bu öbekte şiirin öznesinin sevgilisine seslendiği açık. Ancak
sevgilisi, yukarıdaki yosma da olabilir bu özlem atmosferinde başka biri
de.
Kuş, yosmanın elbisesinin eteklerindeki bir motif olarak karşımıza
çıkıyor. Eteklerdeki çırpınan kuş motifi, yosmanın özgürlüğünü
yitirişinin anlatımına kadar götürdüğü gibi; İstanbul’un
eteklerinde/çevresindeki kırlık yerlerdeki kuşların yani doğanın
kendisinin imgesel anlatımına da yol alabiliriz.
Şiiri söyleyenin (belki de şairin) konumu, varlıksal olarak durduğu yeri
-ayın fıstıkların üstünden (Çamlıca’dan) yükseldiğini düşünürsek-
Galata ve çevresi olarak belirtebiliriz. Bahar aylarıysa zaman, bu
görüntüyü Çamlıca’nın tepesinde yakalayabiliriz. (Benzer şekilde adada
da olabilir). Şiirin öznesi, aslında bu görüntüyü izleyebilecek her
yerde olabilir.
Farklı biçimlerde ”okunabilen” bir şiirdir ”İstanbul’u Dinliyorum.”
Zaten bir şiiri, bir edebiyat yapıtını, bir sanat yapıtını ”büyük”
yapan, bizi farklı anlamlara sürükleyebilmesi; çevresinde (anlam
katmanlarında) dans edebilmemizdir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder