Search

Cem Adrian - Her Aşkın Bir Şarkısı Var (Live)

15 Eylül 2014 Pazartesi


Cem Adrian - Her Aşkın Bir Şarkısı Var (Live)

Bir deniz kıyısında gördü onu gözlerim 
Bir sabah kuytusunda, değdi ona ellerim 
Saçları rüzgar gibi savurur geçer beni 
Taze bir bahar gibi sardı beni sevgilim 

Şimdi çok uzaklardan geçmişe bakıyorum
Gökyüzünde yıldızlar, hep onu arıyorum
Kalbin bir yaprak gibi avcumun içindeki
O sanki sonbahar gibi sardı beni sevgilim

Sevgilim, Sevgilim, Sevgilim
Her aşkın bir şarkısı var

Mehmet Erdem - Herkes Ayni Hayatta


Mehmet Erdem - Herkes Ayni Hayatta

Herkes aynı Hayatta 
Kendini bişey sanma 
Ne kadar çok bilirsen 
O kadar bela Başa 

Sen bilirsin aslında 
Aklımdan geçenleri 
Zaman herşeyi çözer 
Şu beklemek olmasa... 

Gözlerimi açsam Da Sen çıksan karşıma 
Gel Beni azat Et kayboldum karanlıkta 
Ben Bizi unutmam gitmek yakışmaz bana yolcuyuz hayatta Sen gel otur yanıma 

Herkes aynı Hayatta 
Kendini bişey sanma 
Ne kadar çok bilirsen 
O kadar bela Başa 

Sen bilirsin aslında 
Aklımdan geçenleri 
Zaman herşeyi çözer 
Şu beklemek olmasa... 

Gözlerimi açsam Da Sen çıksan karşıma 
Gel Beni azat Et kayboldum karanlıkta 
Ben Bizi unutmam gitmek yakışmaz bana yolcuyuz hayatta Sen gel otur yanıma

Su ve Ateş



Dil eğitimi için Londra'ya giden ve eğitimi bittikten sonra da orada yaşamaya devam eden Yağmur, Kemal'le tesadüf eseri bir uçakta karşılaşır ve tesadüfler peşlerini bırakmaz. Yağmur, çok az tanıdığı ve gizemli bir yönü olduğuna inandığ Kemal'e aşık olmuştur ve aralarında bir ilişki başlar. Hayatına giren diğer adamlardan farklı olan Kemal'in ise Yağmur'dan sakladığı çok büyük sırlar vardır. Londra'da rüya gibi günler geçiren çiftin, bugünleri kısa sürede geride kalacaktır. Asıl adı Haşmet olan Kemal, büyük bir aşiret hesaplaşması ve kan davasının içerisindedir. İki aşiretin, kanı karşılıklı olarak durdurması da tamemen Haşmet'e bağlıdır. Yağmur'u da içine sürükleyecek karanlık olaylar ise kapıdadır...

Yapımı Avşar Film ve DNZ Film ortaklığında gerçekleştirilen projenin başrollerini Yasemin Allen ve Özcan Deniz paylaşırken, yönetmen koltuğunda yine Özcan Deniz oturuyor.



Başka Dilde Aşk














Başka Dilde Aşk, 18 Aralık 2009'da vizyona giren Türk filmi. Saadet Işıl Aksoy, Mert Fırat ve Lale Mansur'un başrollerini oynadığı eserin yönetmenliğini İlksen Başarır yapmaktadır. 21. Ankara filim festivali Ödülleri'nde "En İyi Kadın oyuncu" ödülü'nü Saadet Işıl Aksoy almıştır. "En İyi Erkek oyuncu" ödülü'nü sağır ve dilsiz genç performansıyla Mert Fırat almıştır. Filmde konu olarak genç bir kızın, sağır - dilsiz bir gençle olan aşkı temel alınarak işlenirken, gündemde olan "çağrı merkezi" çalışanlarının sorunları dile getirilmiştir.


 Sağır ve dilsiz Onur, kürek arkadaşı Vedat'ın çağırdığı partiye gider ve orada Zeynep'le tanışması bütün hayatını değiştirir.Zeynep bir çağrı merkezinde çalışan, ailesinden ayrı yaşayan ve özel hayatında sorunlar yaşamış genç bir kadındır.Belki de konuşamadığı için kendisini kırmayacağını düşünerek kollarına atladığı Onurla aslında herkesten fazla çaba sarfederek bi ilişki yaşamaya çalışacaktır. Başka Dilde Aşk, hayatınızın filmi olmayacak belki ama konusuyla dikkat çekecek,içinizi ısıtacak, aşkın önünde 'engel' olmadığını gösterecek. İyi Seyirler 

IMDB Puanı:8.2

Yönetmen Adı:İlksen Başarır

Oyuncular:Saadet Işıl Aksoy,Mert Fırat,Emre Karayel,Lale Mansur,Timur Acar,Ayten Uncuoğlu,Metin Coşkun,Şebnem Köstem,Gizem Erdem,Mustafa Jasar,Murat Okay,Didem Balçın,Murat Okay,Tuğrul Tülek,Tuna Kırlı,Ulaş Torun,T. Şerif Onay,Yonca Ertürk,N. Bünhan Bengi ,

Tür:2006-2012, Genel, Romantik - Drama Filmler

Yapım Yılı:2009, Türkiye

Aşk Tesadüfleri Sever

Yönetmenliğini Ömer Faruk Sorak’ın yaptığı Aşk Tesadüfleri Sever'; çocuklukları ve gençliklerinde yolları Ankara'da kesişen ve 2010 yılında İstanbul'da tekrar karşılaşan Özgür ve Deniz'in kendilerini engellerle dolu bir aşk macerası içinde buldukları hayatlarına odaklanıyor...

Hem geriye dönüşlerle ikilinin geçmiş hayatlarını izlerken, hem de bir yandan Türkiye’nin 70’li, 80’li, 90’lı ve 2000’li yıllarında gezerek, dönemin unutulmaya yüz tutmuş popüler kültür öğeleri, müzikleri, yaşam biçimleri filmin nostaljik yönünü tamamlıyor. 



Yönetmen : Ömer Faruk Sorak
Senaryo : Ipek Sorak , Evren şit , Nuran Evren Şit
Yapımcı : Oğuz Peri
Oyuncular : Mehmet Günsür , Altan Erkekli , Cansel Elçin , Belçim Erdoğan , Yiğit Özşener
Yapım Yılı : 2011 - Türkiye
IMDB Puanı : 7.2
Site Puanı :
Vizyon Tarihi : 04 Şubat 2011
Süre : 118 Dak.

İstanbul

14 Eylül 2014 Pazar

İstanbul’u Dinliyorum

İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Önce hafiften bir rüzgar esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda
Sucuların hiç durmayan çıngırakları;
İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı.
İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı;
Kuşlar geçiyor derken
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık;
Ağlar çekiliyor dalyanlarda;
Bir kadının suya değiyor ayakları;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Serin serin Kapalıçarşı,
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa
Güvercin dolu avlular,
Çekiç sesleri geliyor doklardan
Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı
Başında eski alemlerin sarhoşluğu,
Loş kayıkhaneleriyle bir yalı
Dinmiş lodosların uğultusu içinde.
İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir yosma geçiyor kaldırımdan.
Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.
Bir şey düşüyor elinden yere;
Bir gül olmalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde.
Alnın sıcak mı, değil mi bilmiyorum;
Dudakların ıslak mı değil mi, biliyorum;
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum;
İstanbul’u dinliyorum.


Orhan Veli Kanık

İstanbulu Dinliyorum Şiiri Anlamı ve Açıklaması

Orhan Veli’ nin ”İstanbul’u Dinliyorum” şiiri, anlam düzlemleri açısından farklılıklar, zenginlikler içeren ve çok çeşitli biçimlerde ”okuyabileceğimiz” bir şiir olduğu gibi, şairin edebiyat serüveninde farklı bir yerde durur.
Şiir ilk önce, 1. 6. 1947 tarihinde Varlık dergisinde yayımlanmış; sonra, Karşı (1949) kitabında yer almıştır.
Şiirde bir İstanbul özlemiyle karşılaşıyoruz. Şiirin ilk dizelerinde, şiiri söyleyenin (şair ile şiiri söyleyeni ayrı tutabiliriz pekâlâ; bkz. Gösterge Eleştirisi, Mehmet Rifat), İstanbul’dan uzak bir yerde, gözlerini kapatarak (İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı); şehrin sesini duyuşunu, dolayısıyla şehrin görüntüsünü ve anılarını zihninde canlandırışını izleriz.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Önce hafiften bir rüzgâr esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar, ağaçlarda,
Sucuların hiç durmıyan çıngırakları;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.

Ağların dalyanlardan yavaş yavaş çekilmesi; Kapalıçarşı’nın serinliği, Mahmutpaşa’nın hareketliliği ve renkliliği; doklardan gelen çekiç sesleri ve bahardaki ter kokuları, söyleyenin zihninde yer eden belli başlı anlar/görüntüler/izlerdir.
Loş kayıkhanelerin betimlenmesi ve lodos uğultusuyla İstanbul özlemi, okurun da zihninde oluşur böylece. Gözlerini kapamak/yummak ”anaekseni” yle, şiirin öznesinin İstanbul’a olan uzaklığı okurda iyice belirginleşir.
Ancak, şiiri söyleyen; yukarıda dediğimiz gibi, İstanbul’dan uzakta bir yerde gözlerini kapatarak İstanbul’u düşlediği gibi merkezin çok yakınlarında örneğin Boğaz’da (ya da adada) bir yerde gözlerini kapatıp da bu görüntüyü zihninde canlandırmış olabilir.
Bir üçüncü durum ise gerçekten uzak bir yerdeyken, ikinci durumda da söyleyebilir. Her üç durumdan birini seçmek bize (okura) kalmış.
Şiirin bu imgesel atmosferi zihnimizde anılara/özleme ilişkin bir görüntü oluştururken sonraki dizelerde şiirin içine bir ”öykücük” girer ve şiir anlatımcı bir tarza doğru yol alır:
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir yosma geçiyor kaldırımdan;
Küfürler, şarkılar, türküler, lâf atmalar.
Bir şey düşüyor elinden yere;
Bir gül olmalı;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
Yosmanın elinden düşen gül, onun masumiyeti olabilir. Dolayısıyla, ”düşmüş bir kadının” yaşamıdır da kırmızı gül aynı zamanda. Onun harcanmış yılları, gençliği vb. vb.

Bu yosma, şiiri söyleyenin sevgilisi de olabilir, nitekim son öbekte şiir bizi böyle bir izlenime sürükler.
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;
Alnın sıcak mı değil mi, biliyorum;
Dudakların ıslak mı değil mi, biliyorum;
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum;
İstanbul’u dinliyorum.

Bu öbekte şiirin öznesinin sevgilisine seslendiği açık. Ancak sevgilisi, yukarıdaki yosma da olabilir bu özlem atmosferinde başka biri de.
Kuş, yosmanın elbisesinin eteklerindeki bir motif olarak karşımıza çıkıyor. Eteklerdeki çırpınan kuş motifi, yosmanın özgürlüğünü yitirişinin anlatımına kadar götürdüğü gibi; İstanbul’un eteklerinde/çevresindeki kırlık yerlerdeki kuşların yani doğanın kendisinin imgesel anlatımına da yol alabiliriz.
Şiiri söyleyenin (belki de şairin) konumu, varlıksal olarak durduğu yeri -ayın fıstıkların üstünden (Çamlıca’dan) yükseldiğini düşünürsek- Galata ve çevresi olarak belirtebiliriz. Bahar aylarıysa zaman, bu görüntüyü Çamlıca’nın tepesinde yakalayabiliriz. (Benzer şekilde adada da olabilir). Şiirin öznesi, aslında bu görüntüyü izleyebilecek her yerde olabilir.
Farklı biçimlerde ”okunabilen” bir şiirdir ”İstanbul’u Dinliyorum.” Zaten bir şiiri, bir edebiyat yapıtını, bir sanat yapıtını ”büyük” yapan, bizi farklı anlamlara sürükleyebilmesi; çevresinde (anlam katmanlarında) dans edebilmemizdir.

Bence Sende Artık Herkes Gibisin

Bence Sende Artık Herkes Gibisin

Gözlerim gözünde aşkı seçmiyor
Onlardan kalbime sevda geçmiyor
Ben yordum ruhumu biraz da sen yor
Çünkü bence şimdi herkes gibisin

Yolunu beklerken daha dün gece
Kaçıyorum bugün senden gizlice
Kalbime baktım da işte iyice
Anladım ki sen de herkes gibisin

Büsbütün unuttum seni eminim
Maziye karıştı şimdi yeminim
Kalbimde senin için yok bile kinim
Bence artık sen de şimdi herkes gibisin

Gönlümle baş başa düşündüm demin;
Artık bir sihirsiz nefes gibisin.
Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin
Akisleri sönen bir ses gibisin.

Mâziye karışıp sevda yeminim,
Bir anda unuttum seni, eminim
Kalbimde kalbine yok bile kinim
Bence artık sen de herkes gibisin.


Nazım Hikmet Ran

Karanlık Duvarlar - Erdem Beyazıt (Yedi Güzel Adam)


Karanlık Duvarlar

Önünü alamıyorum bu kör gidişlerin yollarda
Herkes bir yere gidiyor önünü alamıyorum
Çaresiz direniyorum bu dönüm noktalarında kimse
elini uzatmıyor
Bir gürültülü yaşamağa gidiyor dünya boşalan
bir deniz gibi
Bu sesler ormanında kaybolan bir çağ bu.
Nereye gitsem hep apartmanlar çıkıyor önüme
Alıp başımı duvarlara çarpıyor bu yollar
Gidip gelmelerim bu dar sokaklarda
İnsanların koşup dolduğu bu dar yapılarda
Bir kısır döngüye girmek için bütün çabalar
Biz bunun için mi geldik.

II.

Kara ağaç gibi bağlıyım katı bir çağ bu
Her şey bir makine düzenine gidiyor
– düzen diyorlar beni çağırıyorlar —
Irmak yatağına sığınıyorum sınırlı bir çağ bu
Baktığımız her şeyde bir yalan kabuğu
Bir mercek düzenine bağlanıyor gözlerimiz.

III.

Şu zaman çıkmazında alıp beni bir altmış yaşa
bağlıyorsunuz
Doğmadan ölüme yöneldik gerisi yok diyenler var
Sınırlı yıl oyunlarına inananlar var
Sizin güveniniz bir güneş düzeninde
Ben mezarların karanlık çağına dayanıyorum
Bir ağacı büyütüyorum her yerimle
Bir ağacı uyguluyorum — her şey bir ağaç düzeninde —
Yerde gökte ve her her yerde
Dallarında ben ağacın incecik köklerinde
Boğuluyorum — bağlanıyorum —
Ben mezarların karanlık çağına dayanıyorum.

IV.

Şu dar odanın katı yalnızlığında
Ve her şeyin çıplaklığında
Durup bir pencereyi deniyorum
Gizliliğin dışına çıkıyorum
Araçların
İnsanların
Şehrin ve meydanların ve kalabalığın ve herşeyin
İçimde yalnız ve yapraksız
Bir kavak ağacı büyüyor — Çıplak ve göğe doğru —
Ama küskün ama yalnız ama yapraksız ve uzun
Bir ağlama duvarı bu.
Yatak ve yorganın kuru yalnızlığında
Ve aklın dar yalnızlığında
Şehrin ve herşeyin
Ve kalabalığın yorgunluğunda
Saçların ve parmakların
Ve gözlerin ve gecenin bu bulanık çağında
Ve aynaların sığ görünümünde
Bunalıyorum.

V.

Susmanın kalesine sığınıyorum
Önümde karanlıktan duvarlar
Sırtımda insan yüklü bir gök var.

1959
Maraş

Erdem BEYAZIT

O...

13 Eylül 2014 Cumartesi

Allahım...
Aklıma mukayyet ol.
Bu güzellik, gülüş, bakış...
Kaplımamak elde değil.
Güzelliği;
Dilimin tutulmasına yeter.
Gülüşü;
Gözlerimin kör olması için
Yeteri kadar parlak.
Bakışı;
İşte bu anlam karşısında
Aklıma mukayyet olmam çok zor

NOT :
Seni çok seven biri var,
Sesine,
    Gülüşüne,
            Kokuna ...
Seni sen yapan herşeye;
Daima vurgun biri var.
Üzülse de, kırılsa da, küsse de,

Seni daima çok seven biri.

O Kimdir?

Mutluluk nedir diye sorar insan,
Kimisi ‘para’ der,
Kimisi ‘aşk’,
Kimisi de ‘dost’...

Hepsi anlamsızdır benim için.
Çünkü benim bir ‘anlamım’ vardır.
Benim mutluluğum da ‘O’ndan ibarettir sadece

Çünkü ;
‘O’ benim hazinemdir
‘O’ varken ben en zenginim

Çünkü;
‘O’ benim sevgimdir
Hem ‘Aşk’tır, hem ‘aşık’ hem ‘Aşık’ olunan
‘Aşk’ hep onunla çekimlenir dilde.

Çünkü;
O benim dostumdur
En iyi sırdaşım
En iyi günüm...